28 Kasım 2009

BAYRAM

fırında pişen kadayıfın kokusu evi sarmıştı.o kadar güzeldi ki o koku mutfağa doğru gitmemi sağlıyordu.üzerine de eriyen tereyağı döküldü mü mis gibi bir koku daha çıktı ortaya.

akşamdan kıyafetler hazırlandı,banyolar yapıldı,bozuk paralar ayarlandı,çikolatalar şekerliklerin içine konuldu ve bütün işler bittikten sonra huzurlu bir uykuya dalındı.

ertesi sabah bayramdı.sabahın erken saatlerinde bir mutlulukla uyanıldı. namaza gidecekler yolcu edildi,evdekiler kahvaltı hazırlığına girişti. ev ahalisi tamamlanınca evden çıkıp akraba ziyaretine gidildi.

böyle geçen bir bayramın ardından içimde kalan mutluluk kırıntılarını sakladım. ileriki günlerde moralimi bozan durumlar için kullanırım dedim.

düşündüm bugün.yıllar önce dua etmiştim Allah'a,beni şu iki şeyle imtihan etme Yarabbim ,diye. beni o iki şey bitirir,ben onlar karşısında boyun eğebilirim,o imtihanları kazanamayabilirim.gel zaman git zaman ben büyüdüm,kocaman kız oldum.dünyanın sınav yeri olduğunu idrak etmeye başlamıştım ki ilk sınavımla karşılaştım ki bu sınav benim iki duamdan bir tanesiydi.atlatmaya çalıştım,kah başarılı oldum kah yenildim.sonunda isyan etmesem de o işin içinden hakkıyla çıkamadım.sonra biraz daha büyüdüm. yine sınav zamanı gelmişti ki bu sefer ikinci duamla karşılaştım. noluyorum demeye kalmadı işin içindeydim.atlatmam gereken bir durumdu.mecburdum lakin başarısız bir öğrenci olan ben yine yenilme durumlarındaydım.biraz zaman geçince ,biraz daha aklı selim olmaya başlayınca anladım durumu. dünya imtihan yeri...ve insan en büyük sınavıyla imtihan olmadıkça kazanamazdı bu sınavı.benden öncekilerin çektiklerini ben de çekmezsem kazanamazdım sonsuz mutluluk alemini... tamam dedim, Sen'den ne gelirse razıyım,yeter ki beni sev. bir sevgili, insanın kalbini ne kadar acıtsa da kızgınlığımız sevgiliye olmaz.acımız aşkımızı büyütür,gönlümüzün yangınını artırır. tamam dedim,Sen'den ne gelirse güzeldir.Senin rahmetin de kahrın da güzeldir,yeter ki Sen'den gelsin,yeter ki beni unutma, yeter ki Sen sev beni...

zaman ilerledi, hayat yolculuğumda ömrümüm bilmem kaçını geride bıraktım. okuduklarımdan ,gördüklerimden öğrendiğim çok şey oldu. her gelen acı biraz daha olgunlaştırdı,daha büyüttü beni ruh olarak. imtihanlarım aynı doğrultuda devam etse de artık daha az acıyla atlatır oldum.canımın yanması azaldı. bu imtihanın kolaylaşmasından değil gelen sıkıntının sebebini bilmemden,geldiği yeri bilmemden.

yirmi üçlü yaşlarımın son demlerindeyim, bu akşam bir düşünce sardı beni. aldığım bir haber düşünmeye sevk etti beni.yaşamımı gözden geçirmemi sağladı.neden diye düşünürüm bazen,neden bu şekilde bitmek zorundaydı. daha güzeli olmaz mıydı? benim istediğim şekliyle olsaydı ,diye söylenirim bazen. ama aklım ,selim moduna geçince cevabımı buldum. bu gece işte bulduğum o cevaba ihtiyacım oldu. çıkardım beynimin tozlu raflarından. üzerindeki tozunu aldım. sana ihtiyacım var, bu yaşadıklarımın nedenini unutmuşum,gel sen bir hatırlat bana dedim. işte derin düşüncelerdeyken yıllar önce bulduğum formülüm yetişti imdadıma.

geri kalan yaşamımda beni daha ne tür imtihanlar bekliyor bilemiyorum,belki daha zorları belki çok daha zorları...ama hep zoru bekliyor olacak.çünkü ben en iyisini kazanmak istiyorum.bedel ödemek gerekiyor ,canın yanması gerekiyor.üzerime düşen neyse yapmaya hazırım yeter ki Sen sev beni...


22 Kasım 2009

bence artık

Bence artık sen de herkes gibisin....

herkes gibi olmak,herkesle aynı kefeye konulmak...özellikten cinsliğe geçmek, herhangi biri olmak... kendine has bir durumun yok,başkalarından farkın yok...

çok ağır geldi bu cümleler...ne oluyor da dünkü vazgeçilmezimiz bugün herkesle aynı kefede oluyor. ne yapıyor,nasıl bir can yakmasıdır ki bu karşımızdakine en ağır cezayı veriyoruz, onu basitleştiriyoruz,artık benim için de sen önemli değilsin, diyebiliyoruz.

dünkü canım,vazgeçilmezim,hayatımın anlamı...ne yaptın ki bana da artık umurumda olmuyorsun. nasıl bir kalptir bendeki kolayca yerini silebiliyor.kolay olup olmadığı tartışılsa da bilinen bir gerçek var ki artık önemini yitirdin benim için.

gün olur bu rüyadan ben de geçerim,
o gün sen de bitersin....

bugün bittin... sihrin bitti, heyecanın bitti,yaşattığın duygular bitti... artık kalbimde , sen de herkes gibisin...

20 Kasım 2009

sevgili feys

İlim servetten üstündür. Çünkü serveti sen korursun; oysa ilim seni korur.

sevgili feysebuk ve feys halkı,
senın aslında facebook olarak yazıldığını bilsem de okunduğun gibi yazılman da hiçbir sakınca görmediğimi belirtmek isterim ki bu sana olan saygısızlığımı dile getirir ki bu da hiç umurumda değil. uzun giriş cümlesinden sonra bir dert yanmak isterim ki sen bunu istemesen de yayınlamak zorundasın hem de sesini çıkarmadan.
sevgili feys,
sana kısaca feys dememin bir sakıncası yoktur umarım ki varsa da üzgünüm bebişim böyle hitap etmek hoşuma gitti. neyse cancağazım gördüm ki sen net dünyasına yeni soluklar getirdin ki öyle böyle değil. ben ,seni bir magazin aracı olarak kullanıyorum ki bu çok bayağı bir görev ama naparsın herkes benim gibi layd olamaz.işte bu iletişimi ben kim nerede napmış, evlenmiş mi ,çocuğa karışmış mı, kocası nasıl, karısı güzel mi, resimlerde fotojenik mi, doğum günü ne zaman, sevgilisi olmuş mu ,anlık nasıl ruh halinde gibi şeyler için kullanıyorum. lakin canım benim sen de ideolojik düşüncelere alet edıldın be güzelim. yok şu adama oy verenler,yok bunu sevenler,yok bunu lanetliyenler... anacım kafamı dağıtacagım bir sen vardın,hani basitliğinle idealdin yani ama yok sende de rahat yok. bu gruba üye ol, şu gruptan çık, şu etkınlık var..ayy gına geldi be canım...üstelik kızdıgım bır nokta daha var ki ona degınmeden asla geçmem... sen bütün dünyada varsın,hiç türk insanı gibisini gördün mü? yani hiç bilgisi olmayan konularda ahkam kesen,var mı böyle bir mıllet daha? vallaha varsa ne olur onlarla tanışmak istiyorum.bu benden bir rica olsun. bunun üzerine hiç alakam olmayan bir konuda nasıl uzman gibi konuşayım da bir gör..

domuz gribinin kesin çözümü:

sesinizi kesin, oturun evinizde, ailenizle vakit geçirin, mantıklı şeyler izleyin, kafanızı gribe vereceğinize biraz kalbinize verin,unuttuğunuz ruhunuzu bir parlatın...eğer bunları yaptığınız halde domuz grıbı olduysanız son çare Kelime i Şehadet getirin:)

P.s: sevgili feys, biraz sert oldum sanırım neden böyle oldu bilemedim.halbuki o kadar mutluyum ki, moralım de çok iyi... neyse dökülecek kelimeler kalpte durmaz dimi ama...

15 Kasım 2009

düğün

seyirlik değil,
ömürlük olsun,
bir yastıkta nasip olsun...

yoğun birkaç günün ardından ayaklarımı uzatıp,laptopu kucağıma alıp bir yandan müzik dinlerken bir yandan yazmak gibisi yok...tek eksiğim kahvem, uykumu kaçırır korkusuyla biraz da üşendiğimden almadım kahve. bu sefer onsuz olsun.şuanki keyfimde çok yerinde zaten.

bir kına gecesi ki diğerlerinden çok farklı sadece arkadaş grubunun oluşturduğu kişiler, bir düğün ki çok güzel bir gelin ve yakışıklı bir damat üstelik bu taze çift çok mutlu, bir sınav ki soruların çok zor olmamasına rağmen beni biraz yoran... ve sonunda gecenin bir yarısı ve bütün telaşe bitmiş ve ben koltuğumda oturuyorum... içimde dünkü düğünün güzelliği , içimde sınav sonucu merakı ayaklarımı uzatmış yazıyorum.

mutluluk ve stresi aynı anda yaşadım birkaç gün.bütün yaşadığım duygulara değdi dedirten günlerdi yaşadıklarım. aklımda kalan elimdeki küçük kına, kolumdaki kırmızı kurdela,aklımda topuklu kırmızı ayakkabılar, gelin ve damadın dansı, sınavda türkçeden bıraktığım bir boş ve dairenin alanının formülünü karıştırmam.

mutluydum, mutluydular,mutluyduk... çok güzel günlerdi. mutlu insanları gördükçe mutlu oldum, hayata daha güzel baktım. yeni bir hayat kurmanın heyecanlı ve güzel bir şey olduğunu gördüm gelinimin ve damadımın gözlerinde. iki cihanda da böyle mutlu bir şekilde birlikte olmaları temennisindeyim.... onlar ermiş muradlarına, darısı muradı olan diğer insanların başına:)

6 Kasım 2009

mektup

okumaktan yorulmuş gözlerime dinlenmesini söyledim ve ellerimi harakete geçirdim.aslında yazacak bir şeyim yoktu da aklıma ne gelirse karalayayım,ya ellerim ya da kalbim beni elbet bir yerlere götürür dedim. aslında yazma işlemi en çok kaleme yakışıyor, kurşun veya tükenmez olması fark etmez yeter ki kağıda değsin o kalem.siyah bir kalvyede dokunuşlarla yazılanlar ne kadar samimi oluyor acaba diye düşünüyorum aslında. elim , düşüncelerimi aktardığım kağıda değmiyor bile.kalbimden geçenleri yazan ellerimse sadece tuşlara tıklamakla görevli.harfi yanlış yazdım,eğri oldu telaşesi yok.nasılsa hepsi aynı boyutta ki boyutunu sevmezsem yine başka bir tıklamayla halledebilirim. bütün bu mekaniklik içinde aktarmaya çalışacağım ruh,kalp,sevgi,huzur,aşk,mutlluk,hüzün gibi tamamen ruhani şeyler. takılıyorum bir yerde, ne kadar samimiyet yansıtabilirim ki bu şekilde. sanki benim elimden çıkmış gibi olmayan bu yazılar nasıl beni yansıtabilecek bilmiyorum; pek merak da etmiyorum ya orası da ayrı. ben yazıyorum işte yazı kendi samimiyetini yansıtamıyorsa bu onun sorunu ,diyip sıyrılayım işin içinden.


bir mektup yazsaydım eğer, güzel bir kağıt bulur en sevdiğim kalemlerde yazardım her paragrafını.mutluluğum o renkli kalemlerden mi yoksa elimin bir kağıda değmesinden midir bilinmez...özledim her ikisini de. kağıt , not almak için; kalem problem çözmk için kullanılan iki araç oldu artık benim için. ama öyle anlaşılıyor ki özlemişim ikisini de, maktup yazmak için özlemişim, samimiyet istediğim için özlemişim. uzun zaman oldu ne mektup alalı ne de yazalı... mesajlaşmak işimi gördüğü için gerek duymamışım ne zamandır bir kağıda. oysaki onun sıcaklığını veremiyordu ki bana.

bir gün bir mektup aldım.o da mekanik harflerle yazılmıştı.sevindirmişti o yazılar beni üstelik önce kağıt süzgecinden geçip sonra mekanik harflere döndüğünü öğrenince sevincim iki kat olmuştu. kağıda,kaleme değmiş bir el tarafından yazılan samimiyeti okumuştum, bana açılan bir kalp,benim için yazılan bir yazı,ben,sen... bilmem ettiğim teşekkür yeterli gelmiş miydi veya teşekkür etmeyi akıl edebilmiş miydim. ne kadar özledim halbuki o samimiyeti, o ruhu, o iç huzurunu... bir gün bir mektup aldım, kağıt kalem süzgecinden geçen samimi bir mektup...